Adını Pinokyo hikayesindeki Eğlenceler Ülkesi'nden alan makale, Agamben'in Çocukluk ve Tarih kitabında yer alan bölümlerden biri. Yazı, altbaşlığının söylediği gibi, düşünürün 'tarih ve oyun üstüne düşünümler'ini içeriyor.
Collodi’nin romanında, Pinokyo’nun gece boyunca konuşan sıpanın sırtında yolculuk ettikten sonra, şafak sökerken “eğlenceler ülkesine” mutlu mesut varışını herkes bilir. Collodi bu ütopik çocuk cumhuriyetini betimlerken bize içinde oyundan başka bir şeyin olmadığı bir evren imgesi bırakmıştır.
Hayatın oyun tarafından böyle istila edilmesinin doğrudan sonucu zamanın değişmesi ve hız kazanmasıdır. “Birbirini kovalayan eğlenceler sayesinde günler, haftalar yıldırım gibi geçiyordu.” Tahmin edilebileceği gibi, zamanın böyle hızla akıp gitmesi takvimi de değiştirecektir.
Aslında antik dönemde ve günümüzde ilkel denilen toplumlarda ... böyle bir “şenlik”, “curcuna” ve “çılgınlığın” işlevinin, bunun tam aksine, takvimin istikrarını güvenceye almak olduğunu biliyoruz. Ritüel takvimi sabitler ve yapılandırır, oyun ise, tam tersine, henüz nasıl ve neden olduğunu bilmesek de, takvimi değiştirir ve tahrip eder. Oyunun kutsallık alanından geldiği doğruysa onu köklü bir biçimde dönüştürdüğü de doğrudur, hatta onu öyle bir biçimde tersyüz eder ki, pekala “ters dönmüş kutsal” olarak tanımlanabilir.
İnsan oynayarak kutsal zamandan kurtulur ve insani zamanda onu “unutur.”
Yine de oyunun dünyası daha da özel bir anlamda zamanla bağlantılıdır. Eski olan her şey kutsal kökeninden bağımsız olarak oyuncak haline gelmeye uygundur. Peki o halde oyuncağın özü nedir? Oyuncak –bir zamanlar, artık olmayan bir ortamda– kutsalın alanına ya da pratik-ekonomik alana ait olmuş olan şeydir. (...) her şeyden önce tarihsel bir şeydir (...) Oyuncağın kendi kutsal ya da ekonomik modelinden alıp muhafaza ettiği, parçalanıp bölünmesi ya da küçültülmesinden sonra sonra da sürüp giden şey, onda içerilmiş olan insani zamansallıktan, onun saf tarihsel özünden başka bir şey değildir.
Eğer çocukların oynadıkları şey tarihse ve eğer oyun nesneler ve onlardaki saf tarihsel-zamansal karakteri kavrayan insan davranışlarıyla ilişkiliyse, o halde, Herakleitos’un bir fragmanında –yani Avrupa düşüncesinin köklerinde- özgün anlamıyla zaman olan aion’un “zar oynayan bir çocuk” olarak tasvir edilmesi ve “çocuk ülkesinin” de bu oyunun kapsamı olarak tanımlanması önemsiz görünmeyecektir. Herakleitos bize aion’un oynayan bir çocuk olduğunu söylediğinde, böylece canlının zamansallaştıran özünü oyun olarak tasvir etmiş olmaktadır.
(Seçme parçalar, s. 80-84)
Yazının tamamı aşağıda, kitabın tamamı ise burada.