İşyerini Oyunlaştırmak

Oyunlar iyi ama 'oyunlaştırma' kötü olabilir mi?

 

Oyunlaştırma, ilk ortaya çıktığı yıllarda olduğu kadar sık adı geçmese de farklı veçheleriyle hayata iyiden iyiye nüfuz etmekte olan bir ‘taktik’. Teknolojinin adeta nefes alışımızı bile sayısal bir veriye tahvil etmek için seferber edildiği, nicelleştirme ve rekabet odaklı bir dünyada, o klişe soruyu (hayat bir oyun mudur?) bir de bu bağlamda sormalı.

 

İyi de neydi bu oyunlaştırma? Peki ya işin oyunlaştırılması? Buyrun Petre’nin yazısına.

 

Tom Sawyer'ın Maceraları'nı okuyan herkes hiç şüphesiz çit boyama sahnesini hatırlar. Polly Teyzesi tarafından ceza olarak bir cumartesi gününü 30 metre uzunluğundaki ahşap çitleri badanalayarak geçirmeye mahkûm edilen Tom, bunun yerine bu işi yapmaları için mahallenin çocuklarını istihdam eder. Adamlarını, çit boyamanın angarya olmaktan uzak, doğası gereği zevkli bir faaliyet olduğuna ikna eder. Çocuklar boya fırçasını sırayla kullanma ayrıcalığı için ona misket, elma ve diğer çocukluk hazineleriyle ödeme yaparken Tom günü gölgede dinlenerek geçirir.

 

İş oyunlaştırma şirketi Bunchball'un kurucusu ve baş ürün sorumlusu Rajat Paharia'ya göre, çit boyama sahnesi zamansız ve basit bir ders veriyor: iş ve oyun arasındaki fark "tamamen kafamızın içinde". Paharia, Loyalty 3.0 (Sadakat 3.0) adlı kitabında diyor ki, doğru taktiklerle "iş olarak görülen her şey oyuna, yani insanların yapmak isteyeceği bir şeye dönüştürülebilir".

 

Yazının tamamı burada, pdf'si aşağıda, orijinali  şurada.

 

Download
İsyerini Oyunlastirmak_Petre (2016).pdf
Adobe Acrobat Document 214.7 KB