"Varolanı tam ve kesin olarak anlatabiliyordur çünkü varolan hiçbir zaman düşüncenin tam onu anlattığı gibi değildir. Her zaman belli bir abartı öğesi bulunur düşüncede: Nesnesini hedeflerken ötesine geçer, olgusalın ağırlığını üstünden atar ve böylece varolanı düpedüz yeni-den-üretmek yerine, aynı anda hem kesin hem de özgür bir tavırla, belirlemeye yönelir onu. Bu açıdan oyunu da andırır her düşünce; Nietzsche kadar Hegel de zihnin çalışmasını oyunla karşılaştırmıştır. Felsefeyi barbarizmden uzaklaştıran, sorumsuzluk öğesinin gizliden gizliye farkında olmasıdır: Ona canlılığını veren de yargıladığı şeyden hep kaçan düşüncenin oynaklığıdır. Böyle başına buyruk bir tavır pozitivist ruhun hınçlı öfkesine hedef olur ve çılgınlık olarak damgalanır. Zihinsel işlevlerin saniyesi saniyesine bütün hareketlerinin hesabını vermek durumunda oldukları bir dünyada, olgulardan ayrılmak düpedüz yanlışlığa, oyun ânı da lükse dönüşür."